
Bir tarafta anne, bir tarafta baba, bir tarafta kendi hayatın ve bir tarafta gitmek bilmeyen, ilerleyemeyen, saçma salak bir yol.
Hep özenmişimdir geniş ailelere. Mutlu birlikteliklere, hoş sohbetlere. Kısmen olsa küçükken yaşadığımı da hatırlıyor gibiyim ama sadece o kadar. Hayal etmekten, başkalarına imrenmekten öteye geçemedi geniş aileyle beraber geçirilen tatlı zamanlar. Aksine genişi geçtim çekirdek aile bile kalmadı elimde. Yıllar önce onuda kaybettim. Hep güçlü durmaya, hep idare etmeye, hep mücadele etmeye çalıştım ama artık dayanamıyorum. Güçlü gibi gözükmekten, idare etmekten o kadar çok yoruldumki. Ya böyle sağa sola öfkemi kusup, bir kum torbasına saatlerce yumruk atarak ya da kendimi bir omuza teslim edip saatlerce hıçkıra hıçkıra ağlayarak rahatlamak istiyorum artık.
Hevesim kalmadı. Hevesim kalmadığı için mücadele edecek gücüm de kalmadı. Yeni bir şeyler öğrenmekten, öğrendiklerimle işimi birleştirmekten, işimde ilerlemekten keyif alan ben, kendimi hep işime vererek her şeyi es geçen bende artık onda bile heves kalmadı. Geçinme ve ülke içideki durum apayrı bir konu ancak kendi içimde yanan volkanın etkisi artık tap seviyede.
Mücadele etmek istiyorum, güç bulamıyorum. Güç buluyorum mücadele edemiyorum. Tamam diyorum bu yol doğru buradan ilerlemeliyim hep yanılıyorum. Tamam diyorum bu sefer oldu ama üstüne bir kez daha yanılıyorum. Bir şeyleri kesin yanlış yapıyorum artık durmalı, düşünmeli ve düzeltmeliyim diyorum olmuyor. Düzelttiğimi sanıyorum ama yine yanılıyorum yine yanlışa koşuyorum.
Huzursuzum. Bu satırları ele aldığım şu dakikalarda acayip bir huzursuzluk içerisindeyim. Bir şeylerin düzelme ve değişme ihtimalini düşündüğüm, hatta düşünmekten öte hissettiğim anlarda ansızın gelen bu huzursuzluk hiç iyi bir şey değil gibi. Hissediyorum, bir şeyler olacak. Olacak olan şey kesinlikle kötü bir şey olacak ve ben yine onun altına ezileceğim. Hissediyorum, ezildiğim yerden kalkmak için hem kendimi yıpratacağım hem olduğundan fazla yıpranacağım, deli gibi mücadele edeceğim ama tam çıktım derken yine tökezleyeceğim.
Biliyorum ve farkındayım. Hep kötü düşünüyorum. Hep kötüyü çağırıyorum. Ancak hissedemiyorum. Hayatımda iyi bir şey olma ihtimalini düşünmeye başladığım anda gelen o kötü hissin acısını yüreğimde yaşadıkça hissedemiyorum. İyiyi düşün, iyiyi planla ve iyiyi yaşa demesi o kadar kolayki. Her şey düşünmek ve planlamak kadar kolay olsaydı keşke.
Yorgunluk ve huzursuzluk. Yılların getirmiş olduğu yaralı ve üzgün bir beden ile zihin. Hepsi bir aradayken iyi bir şeyi nereden bulabilirim ki.
Bende istemiyorum kötü düşünmek. Bende istemiyorum huzursuzluk içerisinde kaybolmak ama bilemiyorum, tıkanıyorum.
Belki de bu daha doğru bir kelime benim için. Tıkanıyorum. Şu an gecenin ilerleyen saatlerinde hissettiğim duygu aslında bir huzursuzluktan ziyade tıkanmak olsa gerek benim için. Bakıyorum kendime, işime, aileme, çevreme ve sevdiklerime. Düşünüyorum… İlerlemem gereken yolu, yaşantımı, mücadele etmem gereken noktaları ve ufuktaki çizgiyi düşünüyorum. Ama illaki bir yerlerde tıkanıyorum. Tam diyorum açtım yolu hop yine tıkanıyorum. Belki de bu daha doğru bir teşhis benim için. Huzursuzluk gibi kötü bir his yerine tıkanmak daha doğru bir nokta belkide. En azından bir çaba sonunda gelen engel. Çabaladıkça başarabileceğini ve aşabileceğini bildiğin bir engel.
Tıkandıkça fark ediyorum daha çok kabuğuma çekiliyorum. Aslında açılmaya çalışıyorum, konuşup rahatlamak ve kendi başaramadığım noktalarda çevremden alacağım güçle tıkalı noktayı açmak istiyorum ama orada da tıkanıyorum. Belirsizlik, huzursuzluk, yorgunluk ve tıkanıklık. Bilmiyorum zaman karşıma daha neler çıkaracak.
Mesela kitap okumaya çalışıyorum olmuyor. Bak altını çizeyim çalışıyorum diyorum. Benki haftada en az bir kitap bitirmeye özen gösteren bir insan şu an 20 sayfalık bir kitabın değil içine dalabilmek okuyamıyor bile. Kafamı oraya hiç adapte edemiyorum. Yine şu an bu satıları döktüğüm gibi önceden daha fazla yazdığımı ve kendimi en azından karşıdan izleme şansı elde ettiğimi hatırlıyorum. Ama son zamanlarda onu da yapamıyorum. Zaman ayıramıyor, kafamı odaklayamıyorum. Bilemiyorum. İlerletemiyorum.
Senki şu an bu yazıyı okuyan kişi. Belki bu kişi bende olabilirim hiç farketmez. Dön ve baştan bir daha oku. Hiç bir bok anlamayacağın bir yazı. İçimdeki karışıklığın bir kısmının kelimelere dökülmüş hali. Bir sürü çöpün içerisinden ayıklanmış sağlam parçalar belkide.
Bugüne dönüp bakıyorum. Aslında bugün üzerinde değil birikmişe bakmak gerekir bunun içinde ama bugün beni bu hale getiren neydi diye soruyorum kendime. Birincisi duygusuz ve ilgisiz gelen ve devam etmeyen bir mesaj ile konuşma. İkincisi “Barış Akarsu - Ben” şarkısının araçta çalması. Şarkının duygusuyla birlikte tamamen düşüş yaşadım diyebilirim.
“Hep bir şeyler içinde
Kaybolduk sessizce
Tükendi umutlar
Yaşanmadan gizlice
Bir zehir sardı bedeni
Öldürmeyen süründüren
Razıyım artık yeter
Ne olur kurtar beni
Kayboldum tenimden
Ne gelir ki elimden
Fırlattım tüm yalanları
Çırılçıplak kaldım birden”
Kayboldum resmen sözlerde.. Bilmediğim bir şarkı değil. Daha önceden çok kez dinlediğim ve bağıra bağıra söylediğim şarkı. Ama bu kez hissettim. Kaybolduğumu, tükenen umutlarımı, bedenimi saran zehri, sürünmeyi hissettim. Tüm benliğimle yaşadıklarımın dışa vuruluşunu hissettim.
Ama yine de her şeye ve başta da kendime inat geceyi sıkıntıyla kapatmadan geçtiğim günlerde değer verdiğim biri tarafından önerilen ve dinleyerek sevdiğim ve belkide hissettiğim şarkıyla kapatmak istiyorum. Belki buraya yazdıklarım ve dinlediğim bu şarkıyla uykusuz geceme son verebilirim. “Kendimden Hallice & Gripin - Halledemedik.”
“Huzur hep göçtü uzaklara
Sevgimiz düştü tuzaklara
Kinimiz bitmicek gibi
Kalbi oyuncak yapanlara
Yıprandık bu besbelli
Çoğumuzun kalbi es verdi
Biz Çözmeyi düşlerken
yeni sorular geldi
Ardımıza baktık
Önümüz dururken
En dibine battık
Yüzeyi ararken
Planımız tamdı
Hayat onu çaldı
Sanki başka işi yokmuş gibi
Biz ona söverken
Sanırım hepimizin var bir yarası
Çoğumuz dosttur derdiyle gece yarısı
Sanırım hepimizin var bir yarası
Olmasa yetim kalır çilingir masası”