
Tam 8 sene önceydi. Lise yıllarım. Lise yıllarımında ayaklarımın yere basmakta zorlandığı, ailemin dağıldığı değişik bir dönemdeydim. Okuldan keyif almıyor. Sosyal hiç bir aktivitede bulunmuyor sadece basketbol oynamaya çıkıp eve gider bir hayat sürüyordum. Okul dışında insanlardan uzak yaşıyordum. Tek çevrem okuldan ibaretti onlarda keyif veren dostluklara hiç dönüşemedi.
Taki biriyle karşılaşana kadar. Değişik hissettirmişti ya da ben öyle olduğunu sandım. Bundan 8 sene sonra bu yazıya konu oluyor belki ama ben o hislerden gram bir şey hatırlamıyorum bile. Konuştuk. Günlerce konuştuk. Her an yan yana gelmek için çabaladık. Aslında amacımız birlikte olmak ve birlikte vakit geçirmek değildi. Benim içine kapanıklığım, yalnızlığım dalga konusu olmuş bana bir arkadaşını ayarlama vadiyle yakınlaşmaya başlamıştı. Yetmedi arkadaşını da tanıştırdı. Ama olay farklı boyuta kaydı. Ben arkadaşıyla tanışmaya çalıştıkça o benimle daha çok ilgilendi. Bana daha yakın oldu. Benimle daha çok vakit geçirdi bana daha çok içini açtı beni daha çok dinledi. Sonunda başardıda. Ne yaptı ne etti sonunda benim bakış açımı değiştirmeyi başardı ve kendine çekti. Bense kör olmuş gibi ne olduğunu anlamadan adım atıp, yanlış karar verdiğimi farketmeden, ilgiye ihtiyacımdan ilgi gördüğüm yere yönelerek, aslında hata yaptığımı farketmeden yürüdüm onunla. İyi gibiydi her şey. Kimse bilmiyordu mesala bizi. Sezenler oluyordu belki ama o kadar. Kimseye ilan etmemiştik yakınlığımızı. Tam bir birliktelik diyemiyorum adına ama iyiydik işte. O yaşlarda bir insan nasıl iyi oluyorsa işte. Taki bir şeylerin ters gittiğini hissedene, taki karşımıza onun geçmişi çıkana kadar. Unutmamıştı. Geçmişte yaşıyordu her anını. Eski diyordu. Eskisi vardı onun için ve onu her daim aklının bir kenarında tutuyordu. Bekliyordum bende artık ne zaman karşımıza çıkacak o diye. Çünkü o kadar çok farkında olmadan gitmiştiki eskiye, benimleyken bile orada yaşadığını düşünür olmuştu ve sonuç kaçınılmaz sonla noktalandı. Benimle beraber olduğunu, mutlu olduğunu hatta sevdiğini söyleye söyleye, yetmezmiş gibi bütün bunları devam ettirirken gitti eskisine. Gözümün içine baka baka.
Zaten yorulmaya başlamış bir ben vardı ortada. Hayatın bir tarafından tutmaya çalışan. Mücadele edecek güç bulamayan ama hayatta kalmak için çırpınan ben. İyice düştüm. Kalp kırılması değildi bu. Zaten hissetmeye başlamıştım benden kayışını ama umut kırıklığı, yalnızlığa kapanış ve belkide zor olduğunu bildiğin yola girişinin daha da zorlaşacağını sezmekti benim için. Ben ilk defa birisi için göz yaşı döktüğümü düşündüm o gitti gece. Ama aslında öyle değilmiş. Tüm yaşadıklarımın boşalmasıymış. Ben bunu yıllar geçtikçe anca gözlemleme ve anlama şansı elde ettim kendimde.
Ama bir şeyden emindim. Kapattım kendimi. O kalbi kapattım komple. Çünkü girenin ne kadar çok zarar verebileceğini sezmiş ve bu yaşta bu zararı kaldıracak gücüm olmadığını anlamıştım. Zaten yıkılmak üzere olan bir dönemden geçerken bir daha bu yükü taşıyamazdım. Kapattım kendimi. Lise bitti, ön lisans bitti, lisans bitti, farklı şehirlerde farklı yaşamlar ve çalışma mücadeleleri verildi, çeşit çeşit insanlar girdi çıktı hayatıma ama bir gün bile birine kalbimi açmak ne aklıma geldi ne de birinin öyle bir dokunuşu oldu bana.
Taki o ana kadar. O çıktı karşıma. Bir çift kara göz dedim ben ona. İnanır mısınız insanlar önce dış görünüşüne bakar ya birbirlerinden etkilendiklerini söylerler. Ben onu görmeden hissettim içimde. İlk adımı ben attım mesela. O profili günlerce karşımda gördüm durdum çünkü. Dikkatimi çekti ve hep onu işaret ediyor gibiydi bir şey ama tanımıyordum ve hiç bir bağlantım olmadı. Ama işte o dürtü olur ya insanın içinde dayanamadım ekledim ınstagram hesabından. Çok geçmeden kabul edilip, geri dönüş attı oda. Bu kadardı ama. Bende oluşan korku ve çekingenlikle yapabileceğim benim bu kadardı. Bundan öteye gitmeme imkan yoktu. Tamam dedim sosyal medya çöplüğüme biri daha girmiş oldu dedim. Bana bir şeyler hissettirsede kim olduğunu nerede olduğunu merak etsemde öğrenme cesareti bulamadım kendimde.
Ama işin güzel tarafı karşılıklı oluşuymuş bunların. Beni görmüş basketbol maçlarında fotoğraf çekerken. İşim gereği dolu kullandığım sosyal medya hesaplarımı incelemiş ve tanımış birazda olsa beni. Daha fazlasını tanımak istemiş oda. Ama cesaret edememiş. Arkadaşlarına açmış beni. Anlatmış, onlarla paylaşmış. En son ne kaybederimki cesaretiyle ilk mesajı o attı bana 28 kasım öğle saatlerinde.
Şaşırdım. Tamam basketbol fotoğrafları çektiğim için tanımadığım insanlardan gelen mesajlara alışkındım. Hepsi benden fotoğraf istiyor, teşekkür ediyor ve geçiyordu. Ama bir işaretle kendisine takip isteği gönderme cesareti bulduğum insan bana mesaj atmıştı. Ve mesajda çalışkanlığımla dikkatini çektiğimi ve beni tanımak istediğini dile getiriyordu. Bu yazı beni daha da çok şaşırtmıştı.. Hem şaşkın hem mutlu olmuştum o yazıyla. Nasıl bir cevap vereceğimi ne dersem yanlış anlaşılma olmayacağını ve nasıl bir yazının uygun olacağını düşündüm. Bir taraftan düşünürken bir taraftan da mesaj gerçek mi ben hayal mi kuruyorum diye sürekli bakıyordum. Ya da mesajı silip geri alır mı acaba diye de panik haldeydim. Neredeyse 1 saat sonra bir şekilde tatlı karşılık vermeye çalıştım ve başladı öylece muhabbetimizi. Günlerce yazıştık. Günlerce sohbet ettik ve birbirimizi tanımaya çalıştık. Bir gece yatmaya hazırlandığım sırada sesimi duymak istemesiyle ilk defa telefonda görüştük. Yazmaktan farklı sesini ve heyecanını hissederek. 2 saati aşkın sohbet ettik. O gece uyurken yüzümde olan tebessümü anlatamam sizlere. Bir maç günüde maç sonunda 2-3 dakika da olsa yanıma gelmiş ve yüz yüze az da olsa sohbet etme şansımız olmuştu. Tüm bunlar yaşanırken ben farkında olmadan tam 8 sene önce kapattığım hatta zincirler çektiğim kalbim çoktan kilidini açmış ve almıştı onu içeriye.
Hissetmeye başladım. Onu hissetmeye başladım. Mutlu olduğunu, huzurunu, gerginliğini, hüznünü… Her anını hissetmeye başlamıştım çoktan. Yıllar sonra mutlu olduğumu hissettim ben. İlk beraber yemek yediğimiz günü, ilk bana açıldığını günü, bana karşı dürüst oluşu, her şeyi benimle paylaşmasını, birlikte çok iyi arkadaş, dost, sırdaş ve sonunda çok iyi bir çift olduğumuzu gördüm ben onunla. Dışarıdan gören yakınlarımız aile gibisiniz diyordu bizim için. Ama ayaklarımız hep yere sağlam basıyordu. Basmak zorundaydı da. Belli bir yaşa gelmiştik ikimizde. O okulunun son yıllarına girmiş hayatını kurma derdinde, bense kurduğum hayat bir türlü yoluna girmemiş onu yoluna sokma derdindeydim. Ayaklarımız yere sağlam basmak zorundaydı.
Ama bir şeyler vardı. Bir şeyler kafasını kurcalıyordu bu belliydi hep. Benimleyken de belliydi benimle değilkende. Hani dedim ya her şeyi hissetmeye başlamıştım diye işte bunları da hissediyordum çok rahat. Ama tek bir farkla ne olduğunu çözümleyemiyordum. Tek bildiğim kötü bir döneminde karşılaştığımız ve benim ona iyi geldiğimdi. Bana tek söylediği buydu. Beni üzmekten korktuğunu dile getiriyordu hep.
Bana defalarca geldi. Defalarca gitme isteğiyle geldi ama her seferinde birbirimize iyi geldiğimizi fark ettiği için yapamadı bunu. Çekiniyordu. Benimle olmaktan, birlikte olmaktan değil bu çekince biliyordum. Bu çekince benimle paylaşmadığı kendi içerisinde aşamadığı o engellerden geliyordu. Belki aile, belki geçmişi, belki de kendi kurduğu senaryolardan ön plana geliyordu bunlar bilemiyorum ama bir şekilde mutlu olmanın yolunu bulmuştuk. En azından ben öyle sanıyordum. Ama içimde uzakta da olsa bir yerlerde hissediyordum huzursuz bir şeyler olabileceğini.
Dönem bitti. Memlekete dönüş zamanı geldi ve bu bizim birbirimizden ilk ve en uzak ayrı kalacağımız zaman olacaktı. İçten içe korkuyordum. Yakın arkadaşıma da dedim bunu. Korkuyorum. Mesafenin gireceğinden ve benden uzaklaşmak isteyebileceğinden korkuyorum demiştim. Otobüse bindirdim onu. İkimizinde yakın arkadaşları oradaydı ve onlar da şahit oldular. Daha otobüs yeni hareket etmiştiki içimden gelen derin bir nefes alma ve yüksek sesli bir şekilde off diye bağırışım. Belki gerginlik, belki korku. Ama belliydi işte bir şeylerin zor olacağı.
Bitmek bilmeyen bir Ocak ayı içerisindeyiz. Halende bitmedi. Bugün son günü belki saatler kaldı bitmesine ama o kadar çok yorduki beni. Ocak 10 du onu otobüse bindirdiğim gün. Buruk bir şekilde veda ettim ona. Tam alışmışken, tam onunla her vakti dolu dolu yaşamak istiyorken gelen bu ayrılık çok hoşuma gitmemişti çünkü. Orada ailesinin yanındayken fazla konuşamayacağımızı, vakit yaratmakta zorlanabileceğini dile getirmişti. Buna hazırlıklıydım da. Ama korktuğum olmadı. Biz sürekli mesajlaştık, sürekli birbirimizden haber aldık, sürekli olarak yanımızda olmaya çalıştık. Evet sesini duymakta zorlandım, evet yüzünü hiç göremedim belki ama ben bu kadar mesajlaşmayı bile beklemiyordum gidişinde. Bana sadece arada ses edebileceğini düşünmüştüm. Bu bile mucize geldiğinden diğerleri çok lüks geliyordu benim için. Sesini duyunca heyecanlanıyordum. Mesala arıyordu beni sadece iyi geceler deyip kapatıyordu anlık. İyi geceler diyorduk birbirimize sevdiğimizi söyleyip kapatıyorduk. Hem heyecanlı hem de öyle güzel duyguyduki bunlar tarif etmem imkansız kelimelerle.
Gelecek hayalleri kuruyorduk birlikte. Yakın ve uzak gelecek. Ben daha kendimle bunu yıllardır başaramamışken hayatıma yeni giren ve 8 yıl sonra bana dokunan bir insanla yapıyordum bunu. İnanır mısınız yapmak için değil ya da mutlu hissettiğimden değildi bunlar. Hissediyordum. Başlarda zorlanabileceğimizi, başlarda ortak bir yerde bir gelecek kuramayacağımızı bilmeme rağmen birlikte çok güzel gelecek kurabileceğimizi hissediyordum. Memleketinden döndükten sonra birlikte geçireceğimiz vakitleri hayal ediyor, birlikte günlerimizi planlıyor ve yapacaklarımızı not alıyorduk. Filmler izleyecektik mesela. Film günümüz olacaktı. Ne olursa olsun hiç aksatmayacağımız bir film günümüz. Yemekler yapacaktık birbirimize. Farklı farklı çeşit çeşit yemekler deneyecektik birlikte. Ders çalışacaktık beraber. Onun dönem derslerini birlikte yapacak ve bu sene yabancı dilimizi geliştirmek için beraber çabalayacaktık. Kitap okuyacaktık beraber. Birlikte vlog çekecek ve anılar biriktirecektik. Ben ona geçmişte çekmiş olduğum videolarımı gösterecek, fotoğraflarımı gösterecektim. Birikte dolu dolu ve güzel vakitler geçirecektik. Bütün bunların hayaliyle geçmek bilmeyen ocak ayıyla mücadele etmeye çalışıyorduk birlikte. Döneceği gün için neredeyse şafak sayar gibi sayıyorduk birlikte.
Ta ki o güne kadar. 27 Ocak cuma gününe kadar. O gün bir şeyler oldu. Bir huzursuzluk girdi içime. Ama çevremde ve ya işimde bir sıkıntı olmamıştı. Aklıma geldi konuştum onunla. İyi olup olmadığını benim içimdeki huzursuzluğu söyledim. İyi olmadığını söyledi sadece. Bir durgunluğu olduğunu. Sebep açıklamadı. Bahsetmedi bir şeyden sadece az yalnız kalmak istediğini evde olduğunu merak etmemem gerektiğini ve bana mutlaka döneceğini söyledi. Merak etmemek elde değildi. Çünkü ben bile bu kadar kötü hissediyorsam o benden de kötüydü demekki. Aradı. Saatler sonra döndü bana. Sesini duydum. Beklediğimden daha kötüydü. Konuşamıyorduk. Kaçıyor gibiydi. Konuyu sürekli çevirmeye çalışıyor, anlatmak istediği bir şeyler var ama anlatamıyor havadan sudan konularla geçiştirmeye çalışıyordu. Aramak için zaten zor vakit bulduğundan çok konuşamadan kapattı telefonu. Bir bilgi elimde gene yoktu. Sadece azıcık sesini duymuş ve rahatlamıştım. Ufak mesajlaştık o konuşmadan sonra. Gece saatlerinde yakın arkadaşıyla telefonda konuştuğu için çok yazamıyordu. Ben de mesaj yazmasını beklerken yorgunluktan uyuya kalmıştım. İçim sesini duyduğumdan dolayı az huzurlu sayılırdı ama yine de merak ediyordum ve bir şeyler olduğu belliydi.
Sabah ilk alarmımla uyandım. Alarmı hemen susturdum tam geri uzanacakken bir mesaj çarptı gözüme. Başında bütün gece uyumadığını söyleyen bir yazı vardı. Resmen dizlerimin bağı çözüldü o anda ve yere çöktüm kaldım. Zor da olsa okudum mesajı. Beni üzdüğünü buna hakkı olmadığını söylüyordu ve kendi içinden çıkamadığı şeyler olduğunu, beraber değil kendinin bunu aşması gerektiğini ve bunu yalnız yapmak istediğini dile getiriyordu. Bir nevi benden gitmek istiyordu. O an yaşadığımı hissiyatı ben 8 yıl önce aldatıldığımı öğrendiğim zaman yaşamamıştım. Kırıldım. Acayip bir şekilde kırıldım. Bu zamana kadar gözümün içine baka baka her şeyi açık açık konuştuğum, güvendiğim ve zor dahi olsa birbirimizle kuvvet bulup yola çıkmaya tamam dediğim bir insanın, özellikle asla böyle bir şey yapmam demesine rağmen bir gece yarısı mesajıyla, uykusuz ve yalnız kaldığı, insanın en sağlıklısız kararlar verip kendisini incitmeye en müsait olduğu zamanda attığı bir paragrafla beni adeta yıkmıştı. Bir kaç satır uzun uzun cevaplar atsamda sürekli yazdığı şey aynıydı. Beni sanki hiç dinlemiyor yazdıklarımı okumuyor kendi söylemiyle hareket ediyordu. Sonunda tek bir cevap verebildim, nasıl istersen. Deli gibi aramak istedim. İlk mesajı okuduğum sabah saatlerinde de son konuşmamızı yaptığımız saatte de deli gibi aramak ve o düşüncelerin aynısı sesli olarak duymak istedim. Ama yapamadım. Oraya giderken bunun zor olacağını söylemişti bana nitekim günlerdir de alışmıştım o duruma. Arayamadım o yüzden. Çok istememe rağmen yapamadım. O çizmiş olduğu sınırı aşmak istemedim. Hatta gitmeden önce memlekete gittiğinde bir kaç gün yalnız kalmak isteyebileceğini de dile getirmişti yanımdayken. Ona orada iyi gelmeyen bir şeyler olduğunu anlamıştım o zaman. Buna anlayış elbette göstereceğimi sadece beni merakta bırakmamak için bilgilendirmesini istemiştim. Ama o ana kadar iyi giden günlerimiz olduğundan bu kadar ağır bir şekilde gideceğini hiç düşünmemiştim. Bir mesaj dizesiyle bunları duyacağımı ve bunu sabah uykumdan uyandığımda göreceğimi hiç düşünmemiştim. Bu beni her şeyden daha çok kırdı.
Şu an tam 5 gündür ondan haber alamıyorum. Ne yapıyor bilmiyorum, nasıl bilmiyorum. Aşırı merak ediyorum arayamıyorum. Özlüyorum arayamıyorum. Hem ona olan saygımdan, yalnız kalmak isteğinden o sınırı geçmek istemiyorum hem de kırgınlığım engel oluyor. İki gündür sürekli elim telefona gidip gidip geliyor engel oluyorum kendime hep. Sormadım da. En yakın arkadaşına dahi sormadım nasıl olduğunu. Deli gibi merak ediyordum ama tutuyorum kendimi. Biliyorum çünkü sorsam haberi gidecek o tarafa istemiyorum onu. Kırgınım çünkü halen. Ben bir mesajda yalnız bırakılmayı hak etmedim. Beni üzdüğünü yorduğunu söylemişti ama ben onunlayken ne üzüldüm ne yoruldum. Evet zaman zaman modumuz düştü ama o kadar. Ben beni böyle ortada bırakmasına kırıldım. Halen bekliyorum. Elimde telefon her gün bekliyorum. Acaba arayacak mı. Ya da bir mesaj atıp bir şeyler soracak mı diye ama biliyorum buraya gelene kadar bir adım atmayacak. Belki buraya geldiğinde de atmayacak.
Bana iyi olamamı söylemişti mesajlarında. Nasıl olacaksam. Evet çok iyiyim. Eve girmiyorum mesela 5 gündür. Çünkü babamın yanına gitsem onu annemin yanına gitsem onu kötü etkileyeceğim bunca dertlerinin arasında üzerimdeki moral bozukluğuyla. Ofisteyim hep. Yakın arkadaşımla vakit geçiriyoruz sürekli. Yanımdan hiç ayrılmadı. Ona belkide hayatımda hiç dilemediğim kadar özür diledim. Elimde değil düşüyorum. Şu an en dipteyim diye. Git dedim. Ben yalnız kalayım sen etkilenme en azından seni olsun düşürmeyeyim dedim ama o yanımda kalmayı tercih etti. Dost işte ne yaparsın. Gülmedi yüzüm hiç, iyi olamadım. Şarkılar mesela, şarkı sözleri. Hepsi mi bu kadar çok dokunur kalbe. Hepsi mi bu kadar çok anlamlı gelir. Hepsi mi yaralar insanı. Sanki bizim için yazılmış yüzlerce şarkı sevgili. Bu anımız için.
Ben 8 yıl sonra ilk defa göz yaşı döktüm öyle içten gelerek. Uzun zaman sonra ilk defa sayısız peçete harcadım gözyaşlarımla. Bütün birikmişler ve bu hayal kırıklığı için belkide göz yaşları ama en büyük etkisi sensin sevgili. Sevdim seni. Sende kendimi ve geleceğimi gördüm ben. Senle bir yol çizdim kendimde. Seninle inandım yaşamanın güzel olabileceğine. Seni sevdim sebepsiz. Renk verdin monoton sıkıcı hayatıma. Yok muydu elbette vardı birlikteliğimizde soru işaretleri ama ben bir şeyden ilk defa bu kadar çok emindim birlikte aşacaktık hepsini. Birlikte göğüs gerecek birlikte bir gelecek kuracak ve birlikte yorulup, birbirimizle dinlenecektik. Ama birbirimizi yormayacak ve üzmeyecektik sevgili. İnanır mısın dalgın gözlerinde, benden kaçırdığın o bakışlarında dahi hissettim bütün bu umutları. Seninle olabileceğimizi. O yüzden emek vermek istedim. O yüzden göze aldım seninle beraber tüm zorlukları. O yüzden açtım kollarımı. Hatta tam zamanı değil desem bile anneme bile bahsettim senden. İlk biliyor bende seni. Anneme bile anlatma isteği uyandıran ilk kadındın sen hayatımdaki. Son kadın olacaktın, belki halen olacaksın bilemiyorum.
Bir bilinmezin içerisindeyim şu an. Tıkanmış, kırılmış, hayalleri yarım kalmış, üzgün, şaşkın ve en dipte bir bilinmezin içerisindeyim. Sen dinlen sevgili. Dinle kendini. Yalnızlığın sesini dinle yalnızlığınla. Ben buradayım. Ne kadar dayanırım yokluğuna, ne kadar mücadele edebilirim kendimle bilemiyorum, güçsüz durumdayım. Ama ben buradayım tüm kırgınlığımla. Ben mücadele etmek istiyorum seninle birlikte bizim için. Kırgın olsam dahi bütün inancım ve kalbimle istiyorum bunu. Bekliyorum, o anı. Arayacağın o anı bekliyorum. Yanıma geleceğin o anı sevgili. Her zamanki gibi gözlerimin içine bakma cesareti gösteremeyeceğin, o kara gözlerini benden kaçırarak bana yapacağın konuşmayı bekliyorum. Ben seninle hayallerimiz için çabalamayı bekliyorum. Ben seninle mutlu bir yuvanın resmini çizerken yarım bırakmak değil resmi sonuna kadar tamamlamak istiyorum. Ben seninle güç bulduğum hayata sımsıkı sarılarak devam etmek istiyorum. Ben bizi istiyorum. Çoşkulu, çalışkan, heyecanlı, gururlu bizi. Gelecekteki ailem ol, aile olalım istiyorum. Hayallerimiz ve hedefelerimiz yarım kalmasın istiyorum. Birbirimize güç olmaya devam edelim. Düştükçe çıkalım, çıktıkça birlikte yükselelim istiyorum. Bütün doğru ve yanlışlarımızla, bütün eksiklerimiz ve artılarımızla, bütün mesafe ve engellerle birlikte biz olalım istiyorum. Ben sadece seni sevmiyorum. Ben seni bütün benliğinle, acılarınla, sevinçlerinle, bütün heyecanınla, bütün duygularınla yüreğimin en derinlerinde hissediyorum sevgili.
Ben biz olalım istiyorum sevgili.